KANAL İSTANBUL PROJESİ’NDE BİLİM İNSANLARINA BASKI DEŞİFRE OLDU: HUKUKSUZLUĞA SON, PROJE İPTAL EDİLMELİDİR!
Kanal İstanbul projesine karşı açmış olduğumuz Çevresel Etki Değerlendirmesi olumlu kararının iptali davasında mahkeme ara kararı ile uyuşmazlığın teknik yönden açıklığa kavuşturulabilmesi için alanında uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulması gereğinden bahisle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Mahkeme tarafından atanan bilirkişi isimlerinin bir kısmına ise tarafsız ve objektif olmayacakları kanaatiyle tarafımızca itiraz edilmiş, bu nedenle de mahkemeden yeni bir bilirkişi heyeti atanması istenmiştir.
Türkiye’de bugün 131’i devlet üniversitesi (11’i teknik üniversite) 78’i vakıf üniversitesi olmak üzere toplamda 209 üniversite bulunmasına rağmen, belirlenen 15 kişilik bilirkişi heyetinin 9 üyesi İstanbul Teknik Üniversitesi’nden tayin edilmiştir. Kanal İstanbul projesinin ÇED Raporu’nda ise İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ÇED raporu için danışmanlık hizmeti sunduğu ifade edilmektedir. “ Bilirkişi heyetinin neredeyse tamamının dava konusu ÇED raporunun hazırlık sürecinde yer alan üniversitelerden seçilmesi yargılamaya gölge düşürecek, uyuşmazlık hakkında tarafsız ve bağımsız olmayan bir incelemeye karar verilmesine yol açacaktır” gerekçesiyle gerçekleştirdiğimiz itiraz sürecinde ise bugün yepyeni bir gelişme yaşanmıştır.
Mahkeme tarafından bilirkişi heyetine Yıldız Teknik Üniversitesi akademisyenleri arasından seçilen bir bilim insanı mahkemeye projenin seyrini değiştirecek beyanlarda bulunmuş ve bilirkişilik görevinden affını talep etmiştir. Söz konusu beyanda; Karayolları İstanbul Bölge Müdürlüğünden bir kişiyle birlikte özel bir firma yetkilisinin söz konusu isimle irtibata geçerek Kanal İstanbul Projesini anlattıkları ve İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ile birlikte iki tane de Vakıf Üniversitesi olmak üzere dört üniversiteden teknik rapor almak istediklerini belirttikleri; kendilerinden talep edilenin Karayolları Bölge Müdürlüğü’nün topoğrafyaya göre kabaca ve yaklaşık olarak belirlediği dört güzergahtan hidrolojik ve çevresel etkilerinin en az olacağı güzergahın tespit edilmesi olduğu ifade edilmiştir. Ardından, raporun kendilerince hazırlandığı ancak raporun yetkililerce uygun bulunmadığı ve yeniden düzenlenilmesi talebinde bulunulduğu belirtilmiştir. Buna karşın ise kendilerinin bunun bilimsel rapor olduğunu ifade ettikleri ve söz konusu düzenlemeyi kabul etmedikleri söylenmiştir.
Yine aynı beyanda, kendisinin yazmış olduğu raporun İTÜ’de deşifre edildiği ve görüşü ile ilgili olarak açık ve üstü kapalı tehditler aldığı anlatılmıştır. Devamında, söz konusu ismin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Mūdürlüğü’nün Barbaros Bulvarındaki binasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı yetkililerinin katılımıyla İTÜ’deki diğer hocalarla birlikte gayri resmi bir toplantıya çağrıldığı, bu toplantıda kendilerinden güzergahla ilgili çekincelerini detaylıca incelemelerinin ve tekrar değerlendirmelerinin talep edildiği; buna karşın kendisinin çalışmadan ayrıldığı, İTÜ’deki akademik grubun ise bu istek doğrultusunda çalışmalarına devam ettiği belirtilmiştir.
İlgili bu yazılı beyan ile daha önce onlarca bilim insanının ve teknik insanın ifade ettiği gerçeklik bir kez daha ortaya çıkmıştır: Kanal İstanbul projesi bilimsel gerçeklere rağmen, tüm bu bilgileri göz ardı ederek yapılmaya çalışılmaktadır. Proje, bilimsel ve teknik olarak sakıncalar barındırmaktadır ve yapılmaması gerekmektedir. Projenin ÇED Raporu şaibelidir. Rapor, bilimsel verilerle değil verilen talimatlarla oluşturulmuştur ve bu Rapor ile halka yalan söylenmektedir. Kamu yararı adı altında yapılacağı söylenen etki alanı böylesine geniş bir projede bilim yolsuzluğunun yapılması asla kabul edilemez ve tarih önünde affedilemezdir, görevin kötüye kullanılması anlamını taşımaktadır.
Toplum için çalışması gereken, toplumun kendi emeğiyle finanse ettiği, toplumun üzerinde doğrudan hak sahibi olduğu kamu kurumlarının ise kapalı kapılar ardında toplantılar düzenleyerek akademiyi politik istekleri doğrultusunda yönlendirmeleri ve baskı kurmaları topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Toplumsal güveni zedeleyen bu durum Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın toplumu değil doğrudan taraflı bir siyasi otoriteyi temsil ettiğini göstermektedir.
Kurgusu baştan yapılmış, kararı bilimsel ve teknik incelemeler önemsenmeksizin önceden verilen bu projede ne kamu yararından bahsedilebilir ne de halkın katılımcılığından. Bu proje halka dikte edilen bir rant projesidir ve yapımında ısrar edilmesi İstanbul kenti başta olmak üzere büyük bir coğrafyayı geri döndürülmesi mümkün olmayan bir ekolojik kırımla baş başa bırakacaktır.
Kanal İstanbul Projesi ÇED sürecinin derhal sona erdirilmesi ve projeye karşı açılan tüm davaların akabinde düşürülmesi gerekmektedir. Yönlendirilmiş ve bilimsel olmayan verilerle bezenmiş ÇED Raporu, süreci baştan hatalı kılmaktadır ve süreç yok hükmündedir.
Bir kez daha ifade ediyoruz: Kanal İstanbul projesinin ÇED süreci hukuka, bilimsel ve teknik esaslara aykırı yürütülmüştür ve bu süreç neticesinde hazırlanan ÇED raporu hatalıdır. Bu durum, projenin yol açacağı çevresel tahribatı ve bu tahribatın telafisini imkânsız kılmaktadır. Projeye, yönlendirilmiş ve gerçeği yansıtmayan görüş bildiren akademisyenlerin meslek etiği mutlaka sorgulanmalı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kamu kuruluşları üzerlerindeki şaibeyi kaldıracak adımı atarak bu projeyi iptal etmelidir.
Topluma karşı duymuş olduğumuz sorumluluk gereği tüm gerçekleri kamuoyuyla paylaşmayı bir borç bilir, halkımızın kenti ve ülkesi hakkında söz hakkı talep ederek sürece dahil olmasını temenni ederiz. Projeye karşı itirazlarını dile getiren yüzbinlerce insan adına: meslek etiğini göz ardı etmeyen, tüm baskı ve tehditlere karşın bilimsel olanda ısrar eden ve yaşadığı süreci açık yüreklilikle dile getiren hocamıza ayrıca teşekkür ediyoruz.
Saygılarımızla,
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu